17 Mayıs 2010 Pazartesi

Minicik parmaklara parmak boya

Kardeş durumundan dolayı devamlı ertelenen, sonra kızım diye geçiştirilen parmak boyası nihayet alındı ve kardeş uyurken bolca boyama yapıldı. Yerim senin o minnacık parmaklarını kuzum benim...





13 Mayıs 2010 Perşembe

10 Mayıs 2010 Pazartesi

3 yaşa merhaba...



Küçük prensesim artık büyüdü kocaman bir kız oldu, artık 1 değil, 2 değil tam 3 yaşındayız. Cuma günü çok güzel bir doğumgünü partisiyle kutladık kuzumuzn doğumgünün ama bloğa aktarmam biraz gecikti.
İyiki doğdun ilkgöz ağrım canım yavrum güzel İkram...
Bu arada ciş problemi tamamen çözüldü. Vakit bulup yazamadım ama 2 günde hallettik tuvalet olayını. Gözümde çok büyütmüşüm ben bu olayı, zamanı gelince oluyormuş demekki. Hoşgeldin 3 yaş elveda bez partisi yaptık yani:))

3 Mayıs 2010 Pazartesi

Galiba oluyor...

3 yaşa çeyrek kala galiba başarıyoruz. Neyimi? beni sıkıntılara sokan, nasıl başarıcaz biz bu işi diye kafalar yorduran, İkranın inatla reddettiği tuvalet olayını.
Evet tam umudu kesmişken, 3 yaşınada tuvalet sorununu çözemeden gireceğiz galiba demişken 2 gün oldu beze paydos, tuvalete merhaba diyeli.
Dün öğle uykusundan sonra 3 gibi hadi artık bezini çıkartalımmı kızım dedim. Önce evet dedi, sonra yarın dedi, sonra olmaz dedi ama sonunda ikna oldu ve çıkardık bezi. İlk ciş olayı için tam 1 saat oturakta oturduk. Masallar okuduk, ofladık, pufladık, anne buraya çiş yapmak çok zor dedik ama başardık. Ve sonra devamı geldi. Tabi bendeki sevinç evlere şenlik. Dün 2 kaza ile tamamladık günü. Ama en sevindirici nokta kakasınıda oturağına yapmasıydı. Bir kaka bu kadarmı sevindirir insanı yaa:))) Kakayı görünce oturakta, sevinçten çılık çılığa bağırmışım:))
E anne olmak bu olsa gerek.
Bugün tüm gün bez takmadık. Hatta parka bile bez takmadan gidip kazasız geldik. İki kazamız oldu yine ama ben yanında yokken üzerini çıkarmaya çalışırken kaçırıvermiş altına.
Şimdilik böyle, cumaya doğumgününe kadar tam gaz çalışmalar devam. İnşallah 3 yaşa çiş olayını tam olarak hallederk gireriz...

Benim canım iki kızım, biri tadım biri tuzum...

Geçenlerde İkraya masal anlatırken rahmetli dedemin bize anlattığı bir masal geldi aklıma. Net hatırlamıyorum ama aklımda kalan kısmı şuydu; çocuğun biri babasına beni ne kadar seviyorsun diye soruyor. Dünya kadar, canım kadar vs gibi şeyler beklerken babası çocuğa seni tuz kadar seviyorum diyor. Tuz kadar sevmek... Dedem neden babasının çocuğu tuz kadar sevdiğini anlatırdı ozamanlar bize ama anlamazdım. İkra doğduktan sonra birini tuz kadar sevmenin ne demek olduğunu anladım. Ne kadar güzel yemek yaparsan yap, içine ne kadar lezzet katarsan kat tuz olmadan birşeye benzermi yemek. Dünyanın en güzel yiyeceği olsa tuz olmadan samandan farkı varmı. İşte İkra doğduğu andan itibaren tuzum oldu. Hayatımın tuzu. Onsuz hiçbirşeyin lezzeti yok, onsuz hiçbirşeyin zevki yok. İkram olduğu zaman yemeğe katılan bir miktar tuz gibi herşey bir anda bambaşka oluyor. Seni tuz kadar seviyorum büyük prensesim benim...
İkrayla negüzel yaşayıp gidiyorduk. Tuzumdu ya o benim başka hiçbirşeye gerek yoktu. Taki tuz ne kadar gerekliyse tatlınında vazgeçilmez bir tad olduğunu Yüsram dünyaya gelince anladım. Hayatımın tadı gelmişti dünyaya. Ne kadar güzel yemek olursa olsun arkasından yenilen enfes bir tatlı olmadan hayattan yaşadığını anlarmıydı insan. Yüsramı sararken, öperken sanki çok lezzetli bir tatlı yemişim gibi bir tad kalıyor damaklarımda. O tatlıdan sonra insanın duyduğu hazzı, mutluluğu başka ne verebilirki. Yüsram olmasa sadece tuzla yetinecek tatlının tadını hiç bilmeyecektik. Bize bu tadı yaşattığın için sana çok teşekkürler minik prensesim.

Hayatımın anlamı iki kızım biri tadım biri tuzum... İyiki hayatıma girdiniz güzel kuzularım...